Kawaii Orenji
10 Haziran 2014 Salı
Perilerin Kuyrukları Var Mıdır?
Geç keşfedip tutkunu olduğum animelerden biri: Fairy Tail. Macera, büyü ve dostluk üzerine kurulmuş harika bir görsellik. Yaşamak istediğim dünyayı yaratmış Hiro Mashima. Fiore Krallığı büyünün hakim olduğu bir dünyadır. Büyücüler çeşitli loncalara katılarak takımlar oluşturur ve çeşitli görevlere giderler. Her görevde zorluğuna göre artan miktarlarda jewel ödülü vardır. Ülkenin en ünlü ve çoğu zaman da en baş belası loncası Fairy Tail. Baş kahramanlarımız:
Lucy Heartfilia: Hayallerinin peşinden koşan bir Yıldız Ruhu Büyücüsü. Yıldız Ruhlarının dünyasıyla gerçek dünya arasında kapılar açarak onların güçlerini kullanır. Fairy Tail'e katılmak için evden kaçar ve Natsu ile karşılaşır. Natsu, Lucy'nin Fairy Tail'e katılmasını sağlar.
Natsu Dragneel: Ele avuca sığmaz bir ateş elementi büyücüsü. Güçlerini kontrol etmeyi onu büyüten İgneel adlı ejderhadan öğrenmiştir. İgneel'in ansızın ortadan kaybolmasıyla her yerde onu aramaya başlamış ve böylece Fairy Tail'e katılmıştır.
Erza Scarlet: Şovalye büyüsü kullanarak istediği gibi zırhını, silahlarını ve giysilerini değiştirebilir. Lakabı Titania'dır. Peri Kraliçe demek. S sınıfı bir büyücüdür.
Gray Fullbuster: Havalı buz büyücüsü. Her türlü cansız nesneyi kopyalayabilir buzuyla. Ailesini öldürüp köyünü yıkan canavar Deliora'ya meydan okuması yüzünden ustası Ul'un ölümüne sebep olmuş ve onun isteği üzerine Fairy Tail'e Katılır. Gray'in tuhaf bir alışkanlığı vardır. Durduk yere kıyafetlerini çıkarır.
Pembe büyü pırıltılarıyla çocuklara göre gibi durmasına karşın ecchi unsurlar içermesi yüzünden ne kadar eleştiri alsa da kendini izlettiriyor Fairy Tail. Biraz One Piece çakması gibi duruyor ama bence izlemekle vakit kaybetmiş olmazsınız.
İzlemek için tıklayın.
24 Mayıs 2014 Cumartesi
" TENGEN TOPPA GURREN LAGANN "
Tengen Toppa Gurren Lagann (kısaca TTGL), insanların yer altında yaşamaya zorlandığı bir uzak gelecekte geçer; gökyüzünün, "yerin", ağaçların hatta güneşin bile efsane olarak nitelendirildiği bir gelecekte. İnsanlar küçük küçük ve birbirlerinden uzak gruplar halinde yaşamaktadır. İnsanlar yeryüzüne çıkma düşüncesini akıllarından geçirmezler, zira yeryüzünden korkarlar. Yer altında alan oldukça kısıtlı olduğundan, nüfus artışını kontrol etmek için çeşitli yollara başvururlar. Yer altında daha da derinlere inip köyü büyütmek ya da doğan çocuk kadar insan belirleyip onları kurban etme gibi. Animemiz, yer altını kazma yolunu seçen bir grupta "delici" olarak görev yapan küçük Simon ve "aniki" dediği karizmatik karakterimiz Kamina'nın önderliğinde, insanoğlunun yeryüzüne çıkma mücadelesini konu alır.
Tür olarak Mecha ve komedi bazlı olan TTGL, Gainax'ın elinden çıkma olduğundan rahatlıkla, tereddüt edilmeden izlenmelidir. Ayrıca komik şekilli Mechalar kullanarak mecha kavramı ve Mecha animelere göndermeler yaptığından, Mecha'dan nefret eden bünyeleri de kendine hayran bırakabilmektedir.
Animemiz küçük Simon'un yer altı köyünde başlar. Ufacık bir köydür burası hiçbir zaman gökyüzünü görememiş hatta böyle bir şeyin varlığını bile sorgulamamış insanlarla doludur. Animemizin bir amacıda insanları sorgulamaya itmektir. Bazı bölümlerde karakterleri irdeleyerek onları sorgulatırken ekran başındaki bizleri de sorgulatmaktadır sorulan sorularla. İnsanların bilmediği şeyleri kutsal olarak görmelerini ve bilmedikleri şeyleri öğrenince bunun bir şaka bile olabileceğini gösteriyor. Örneğin; 23. bölümde kutsal kitabın bir eşek şakası olduğu gibi :D çok komikti bence...
İnsanın her şeyden üstün tuttuğu şeyler bile, bir palavradan ibaret olabiliyor. Bu da evrimin bir parçası mı acaba? Güzel soru düşünelim bence...
Tekrar dönersek karakterlerimize; bir kişi vardır diğer insanlar gibi sorgulamayan ve dışında kalan, "Kamina". Her zaman dışarıyı düşlemiş, yıllar önce babasının yaptığı gibi orayı, yeryüzünü, gökyüzünü görmek istemiştir. Küçük Simon ise bir kazıcıdır. Küçük köyüne yeni alanlar açmaya çalışan az sayıdaki kazıcıdan biri. Annesini ve babasını neredeyse her gün olan depremlerin birinde kaybetmiştir. Bir gün kazarken küçük bir delgiyle karşılaşır hazine gözüyle baktığı o delgiyi boynuna asar ve o günlük kazısına son verir. Daha sonra Kamina ve onun bitmek tükenmek bilmeyen yeryüzü hayaline istemeden de olsa ortak olur ama her zamanki gibi başarısızlıkla sonuçlanır bu çaba. Kamina elleri bağlı çekeceği cezayı beklerken küçük Simon gene kazmaktadır ve bu sefer daha da ilginç bir şey bulur. hemen koşar bu bulduğunu gösterme heyecanıyla Kamina'ya daha doğrusu abisine. gidemeden yakalanırlar ama tam da bu sırada daha ilginç bir şey olur. Kamina'nın o ulaşmaya çalıştığı, yıkıp geçmeye çalıştığı kubbeden değişik bir yaratık ve bu yaratıkla savaşan bir güzel, "Yoko" düşer ve macera da böylece başlar.
Başlangıçtan 15. bölüme kadar hikayenin ilk parçası anlatılıyor. 16. bölüm özet havasında geçiyor ve 17. bölüm ile son parçaya geçiliyor.İlk 15 bölüm sürükleyici ve akıcı. Hatta 15. bölümü seyredince final mi yaptı diyeceksiniz :D Ve bu son 10 bölüm o kadar hızlı geçiyor ki neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Tabi bu aksiyonun içinde duygusal anlarda var. En iyi karakter yok bu animede. Çünkü hepsi en iyi. Sonu ise gayet güzel ve doyurucu biçimde bağlıyorlar. Duygularınıza hakim olun izlerken.
Ayrıca evrimden bahsetmeleri, Spiral güç dedikleri gücün DNA'nın Heliks yapısına dayandığını basitçe anlatması gayet güzeldi. Özellikle bu Spiral gücün hayvanlarda da aynı olduğunu yani DNA yapımızın diğer canlılarlada benzerlik gösterdiğini verdikleri örnekle çok güzel vurguluyorlardı.Bu çok hoş bir anektod.
Bir diğer anektod ise Anti-spiral güç sahibinin söylediği sözler. Spiral güçler bu dünyanın, hatta evrenin sonunu getireceklerinden bahsetmesi.Burda insanların hırsları ve çok aşırı çoğalmalarına da vurgu yapılmış. Tabiki bu vurgular 16. bölümden sonra yapılıyor. Ve animemiz bence şunu da sorgulatıyor. Bizler yani Spiral güç sahipleri geçekten bu dünyada var olmalı mıyız? İzleyin, düşünün ve karar verin...
Tengen Toppa Gurren Lagann gerçekten de övüldüğü kadar başarılı bir anime.Son olarak fansubdan da bahsetmek gerekirse bence Animanist grubunun fansubuyla izleyin ve gayet başarılı.
19 Mayıs 2014 Pazartesi
RUHLARIN KAÇIŞI
Tür: Animasyon, Macera, Fantastik
Süre: 122 dakika
YÖNETMEN : Hayao Miyazaki
SENARYO :
Prenses Mononoke'den sonra uzun metraj animasyonlarda çalışmayacağını açıklayan Hayao Miyazaki Ruhların Kaçışı ile karşımıza çıktı ve dünyada tanınan bir isim haline geldi.
Ruhların Kaçışına gelecek olursak içinde sayısız göndermeler yer alıyor, neredeyse her karesinde bir anlam yüklü. Miyazaki amcamız ne kadar göndermeler yapmıyorum 10 yaşındaki çocukların sevebileceği ve izleyeyebileceği şeyler yapmaya çalışıyorum desede biz filmin başından sonuna kadar bu göndermeleri rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Paraya önem vermeyen, aç gözlü olmayan Chiro isimli bir kızın ailesiyle yeni evlerine taşınmaya giderken yollarını kaybetmesiyle başlıyor filmimiz. Yollarını kaybettikten sonra karşılarına bir tünel çıkar. Bu tünelden geçerler ve tünelin sonunda farklı bir dünyada bulurlar kendilerini. Karşılarında terkedilmiş sandıkları bir lunapark çıkar ve lunaparktaki lezzetli yemekleri görüp yumularlar yemeğe ancak Chiro korkmuştur. anne ve babası aç gözlülükleri sonucu domuza dönüşürler.Bu sırada hava kararmaya başlar ve ruhlar ortaya çıkar. Bu sırada geri dönüş yolu kapanmıştır. Chiro hem kendisini hem de ailesini kurtarmak için ruhların temizlenmek için ve dinlendikleri yere Haku adlı bir çocuğun yardımıyla girer ve orada çalışmaya başlar.Ruhların Kaçışı’ndan önce ülkesinde zaten adını duyurmuş ve animasyonun usta ismi olarak tanınmış Miyazaki’nin başarısına bu animasyonunun ardından dünya ilgisiz kalmadı. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü’nü alan ilk animasyon oldu, bununla da bitmedi, Akademi de Miyazaki’yi görmezden gelemedi. 2003 yılında En İyi Animasyon Ödülü’nü Ruhların Kaçışı filmi kazandı. Oscar ödülünü kazanmasıyla birlikte Uzakdoğu sinemasını takip etmeyenler bile Miyazaki’yi takip etmeye, animasyonlarının tümünü izlemeye çalıştı. Artık Miyazaki, Disney’le karşılaştırılır oldu. Kendisi her ne kadar bundan rahatsız olsa da, sevenleri Disney’den bile daha büyük bir isim olduğunu düşünüyorlar.
Gelelim göndermelere. Özellikle kapitalizm karşıtı göndermeler içeren film baş karakterimiz Chiro üzerinden eleştiriyor.Bütün herkesin bir parça altın ve para için birbirini yediği dünyada bir avuç altını elinin tersiyle iten sadece iyilik ve sevgiyle tüm kötülüklerin karşısında duran Chiro kendisine 'Sen' adını koyup adını değiştirerek onu diğer çalışanlar gibi itaatkar yapmaya çalışan Yubaba'ya rağmen adını,geçmişini,ailesini unutmaz ve sisteme dahil olmaz. Gerçek adını unutan ve ona yardım eden Haku'ya ismini hatırlaması için elinden gelen yardımı yapar.
Saflığı ve temizliğiyle sisteme karşı ayakta kalabilen Chihiro, Yubaba’nın ikiz kardeşi olan ve Yubaba’nın tersine iyi bir cadı olan Zeniba’ya da yardım eder ve onun da güvenini kazanarak kendisine yardım etmesini sağlar.Az önce de söylediğim gibi Miyazaki’nin sadece çocuklar için yaptığını söylediği Ruhların Kaçışı içinde barındırdığı sayısız mesajla sadece çocukların seveceği bir animasyon olmaktan öte büyüklerin de ders alacağı bir yapım. Çizimleriyle, konusuyla, mekan ve karakter seçimleriyle mükemmel bir iş çıkartmış Miyazaki. Animasyonun bu büyük ustasının en önemli yapımı olarak gösterilen bu animasyon muhakkak izlenmeli. İzlerken iş yaşamına, çalışma koşullarına, kapitalizme göndermeler bulacaksınız. Hatta daha fazlasını görecek, anlayacak ve ustaya siz de büyük saygı duyacaksınız.
Hayattan sıkıldığında bırak içindeki ses senin için şarkı mırıldansın...
Savior or Destroyer!
Lelouch Lamperouge. Britannia İmparatorluğunun prensi Lelouch vi Britannia. Aynı zamanda Japon Terör Örgütü Kara Şovelyelerin kurucusu Zero.
Birleşmiş Milletler (E.U) ve Britannia İmparatorluğu arasında bölünmüş bir dünyada savaşın son adresi Japonyadır. Britannia tarafından işgal edilen Japonya Area 11 ilan edilir. Japonya'da yaşayan Britanyalı Lelouch, Britanya’yı yok edeceğine yemin eder. Ve Zero doğar.
Bir kaza sonucu tanıştığı C.C Lelouch'a Geass güçlerini verir. Lelouch'un Geass'ı insanların zihinlerini kontrol edebilmektir. Ancak bunu bir kişide yalnızca bir defa kullanabilir. Gücünün de yardımıyla Zero isyanı başarıya götürmek üzeredir. Ama ne yazık ki yakalanır ve hafızası silinir. Tekrar hatırlaması ve isyanın başına geçmesi artık C.C'nun elindedir.
Hem Death Note'u hem de Code Geass'ı yayınladığımıza göre artık sorabilirim :)
Etiketler:
Anime,
Code Geass,
Lelouch,
Nunally,
Revolution,
Suzaku,
Zero
Ashitaka'nın hikayesi Mononoke-Hime
TÜR: Animasyon, Aksiyon, Dram, Fantastik, Gerilim, Macera
SÜRE: 134 dk
YÖNETMEN: Hayao Miyazaki
SENERYO: Hayao Miyazaki
Animasyon dünyasındaki en iyi stüdyolardan biri olan Stüdyo Ghibli,fantastik dünyayı gerçek dünyayla birleştirmeyi
başarıyor. Hayao Miyazaki’nin önderliğinde kurulmuş bu stüdyonun en iyi
işlerinden biri olarak kabul gören Mononoke-hime’yi (Princess Mononoke)
izledikten sonra düşüncelerimizi paylaşalım :D
Film, Ashitaka’nın köyünün yanındaki ormanda bir şeylerin ters gittiğini
anlamasıyla başlamakta. Değdiği her şeyi yok eden bir iblisin varlığını fark
eden Ashitaka, iblisle savaşıp onu yener fakat ölümcül bir yara da alır.
Yarasından ötürü oluşan bu lanetten kurtulmak için köyünü terk etmek zorunda
kalan Ashitaka, kendisine yardım edeceğini ümit ettiği Ormanın Ruhu’nu aramaya
başlar. Fakat Ormanın Ruhu’nu arayan tek kişi Ashitaka değildir: Leydi Eboshi
ve kötü Demirkasaba sakinleri de bu mistik yaratığın peşindedir. Öte yandan
Prenses Mononeke Leydi Eboshi’ye engel olmaya çalışıp doğayı kurtarma
amacındadır.
Miyazaki’nin kendi yönettiği her filminde olduğu gibi fantastik dünyayla
gerçek dünyayı birleştiren ve hikayesine bunu olabildiğince doğal (ya da
doğal-üstü) şekilde yansıtmayı başardığını biliyoruz. Öte yandan her bir
hikayesinde masum bir aşk öyküsü katmayı da bir şekilde başarıyor usta
yönetmen. Bu aşkın kahramanlarını seçerken de elinden geldiğince genç
karakterleri kullanıyor. Bu kahramanların yine bir diğer özelliği ise en az
birinin soğukkanlı ve gizemli olması. Seyirci o kahramanın iç dünyasını
çözümlemeye çalışırken zaten yoruluyor, daha da kötüsünü ise kahramana aşık
olan diğer kahramanımız tüm çileyi çekiyor. Mononoke-hime’de de bunlar söz
konusu. Feminizm ve doğacılık, doğalcılığı anlatırken küçük bir aşk öyküsü
üzerinden gidiyor Miyazaki.
Diğer filmlerde olduğu gibi Mononoke-hime’de de en dikkat çeken şey doğa
tasvirleri. Miyazaki, bizzat kendisinin çizdiği bu görsellerde çevredekilerin
en ince detayına kadar iniyor. Kendi bir hayli geniş hayal dünyasında
oluşturduğu hiç de korkutucu olmayan canavarları ve yaratıkları da kafasında
yarattığı gibi kağıda yansıtıyor. Mononoke-hime’de bu yaratıklardan en
sevimlileri ise ağaçların ruhlarını temsil eden minik beyaz şeyler. Kafalarını
sallayarak çıkardıkları sesler ise uzun sürdüğünde sinir bozucu olabiliyor ama
bu, onların sevimli birer yaratık olmalarından hiçbir şey eksiltmiyor.
İyi ile kötünün savaşının bir örneği olan Mononoke-hime, şiddetin
ayrıntılarını derinlemesine işleyen bir animasyon olması sebebiyle de tamamen
yetişkinlere yönelik. Özellikle Ashitaka’nın adamları öldürdüğü sahnelerde
kopan kollar, kafalar filan hiç de çocuklara yönelik değil bence. Hollywood’un
animasyonlarından Ghibli’yi ayıran bir diğer şey de bu. Kötü olan bir
köpekbalığının hiçbir şeyi yediğine tanık olmadığımız Pixar ve Dreamworks
yapımlarına karşı Mononoke-hime’de alabildiğine ölüyor insanlar. Gerçi ölen tek
şey insanlar değil; hayvanlar ölüyor, tanrılar ölüyor, doğa ölüyor. Asıl nokta
da bu, doğanın ölmesi. Filmin ana fikrini oluşturan mesaj doğayı katletmememiz
gerektiği şeklinde. İşin sıkıcı tarafı o elbette, yoksa böyle mesaj kaygısını
ekstrem şekilde ele alan yapımlardan pek hoşlanmıyorum.
Filmin, hiç şüphesiz, en çekici şeylerinden biri de müzikleri. Japonya’nın
uluslar arası arenada en tanınmış bestecilerinden olan Joe Hisaishi’nin (ki
kendisi Oscar ödüllü yapımlar olan Spirited Away ve Departures’ın yanında
Howl’s Moving Castle, Ponyo, My Neighbour Totoro gibi dünyaca ünlü filmlerin
bestelerine de imza atmıştır) işi olan film müzikleri tek kelimeyle şahane.
Özellikle Spirited Away’deki işlerine hayran kaldığım Hisaishi’nin çok daha iyi
besteleri olduğunu öğrendim böylelikle. Savaş sahnelerinde gerilimi arttıran
besteler bir yana, ruhani varlıkların gözüktüğü sahnelerde mistikleşen müzikler
ciddi anlamda övülmeye değer. En az filmin kendisi kadar Hisaishi’nin
bestelerine de önem verilmesi gerektiği taraftarıyım.
Miyazaki’nin bu filmde üstünde durduğu bir diğer şey de kadın kavramı. Diğer filmlerde öne çıkan ezilmiş kadın kavramından öteye giden yönetmen, bu sefer feminizmi ele almış. Demirkasaba’da neredeyse erkek egemenliğine son vermiş bir kadın dominesi çiziyor kendisi. Üstelik kasabanın başındaki kişi de bir kadın. Hatta iş biraz daha ileri gidiyor ve filmde önemli bir pozisyonda olan kurt klanının başının da bir dişi olduğunu öğreniyoruz.
Sonuç olarak Mononoke-hime, Miyazaki’nin ustalık eseri olduğunu düşündüğüm
Spirited Away kadar büyüleyici olmasa da ondan daha olgun ve daha gerçekçi
geldi bana. Yine de Spirited Away’i tahtından etmeye gücü yetmeyen filmi anime
seven ya da sevmeyen herkese, özellikle de animasyon sinemasının çocuklar için
yapıldığını düşünen bireylere şiddetle öneririm. Yazıyı da filmin o eşsiz
müziklerinden biriyle bitireyim, kulaklarınızın pasını silsin diye:
Etiketler:
Anime,
Ashitaka,
Film,
Hayao Miyazaki,
Hime,
Lady Eboshi,
Mononoke,
Prenses
13 Mayıs 2014 Salı
The Bird of Hermes is my name...
"The Bird of Hermes is my name
Eating my wings to make me tame"
Arkadaşlar bugün tanıtacağım anime vampir-severler için çok ilgi çekici. Bu tarzın en baba animelerinden birisi. İşte tanıtım videomuz. Arkadaki müzik " e nomine " grubuna ait. Hellsing'e ve Alucard'a yakıştırdığım ender müziklerden.
Tanıtım:
Avrupa'da vampirlere karşı verilen savaşta en önde savaşan kurum olan Hellsing Institute ve onun gizli silahı Alucard, son görevde bir köyü neredeyse tamamen zombi haline getiren ve onların kanıyla beslenen bir vampire karşı savaşmaya giderler. Aynı köye bir süre önce gönderilen polis güçleri saldırıya uğramış ve içlerinden sadece acemi polis memuru Seras Victoria sağ kalmıştır. Tam vampirin eline düşmüşken içeri Alucard girer ancak dövüş sırasında Seras yaralanır. Ona ölmek üzere olduğunu söyleyen Alucard, Seras'a iki seçenek sunar: Ya orada ölecektir, yada Alucard'ın kanını içerek yeniden doğacaktır. Seras ikincisini seçer.
Araştırmaları esnasında yeni bir tür vampir ile karşılaşırlar. Bu tür doğuştan yada bir vampir ısırığı ile değil yapay yollarla oluşmaktadır.
Biraz da karakterlerimize göz atalım;
Hellsing Organizasyonu
- Alucard
Alucard bir nosferatu(gerçek vampir)dir. Sonradan ısırılarak vampir olmamıştır.İlk ve bilinen en güçlü vampirdir. Bir operasyona Alucard'ın tek başına gitmesi yeterlidir. Animenin baş karakterlerindendir. Sakin bir yapıya sahiptir. Savaşmaktan zevk alır. Dövüşürken silah kullanmayı tercih eder. Walter'ın Alucard için yaptığı silahın adı "Hellsing arms 13mm auto anti-freak cannon jackal"dır.Silah 39 cm uzunluğunda ve 16 kilogramdır. Mermileri 13 mm dir. Civalı ve kutsanmıştır.Integral'in hizmetkarıdır. Kendi gerçek gücünü anlayabilmek için kendisi gibi gerçek vampiri bulmak istemektedir. Seras Victoria'yı sonradan ısırıp vampir yapmıştır.Seras Victoria 'draculina' olmuştur.
Normal Vampirlerden farkı Ne kadar yara alırsa alsın veya hangi uzvu koparsa kopsun kendini yenileyebilmekte ve Vücudundan değişik yaratıklar şekillendirebilmesidir.
Aslında gerçek adı draculadır Alucard-Dracula. Tersten okuyun.
Aslında 3. Vlad Dracula'dır. 13. bölüm son dakikalarda yüzünün sağ tarafında bıyıklı bi adam çıkıyor. O adam 3. Vlad Dracula'dır. Ayrıca bunu 13. bölümde düşmanını kazığa oturtmasından da anlayabiliriz. Voyvoda 3. Vlad diğer adı ise Kazıklı Voyvodadır. Voyvodaya böle denmesinin asıl nedeni kan içmesidir.Efsane mi gerçek mi oldugu bilinmemektedir.
- Seras Victoria
Seras Hellsing Organizasyonu 'na katılmadan önce bir polistir. Vampirlerle mücadele için D11'e katılmıştır. Bir gün görev sırasında arkadaşı Jack'in ısırılıp gulyabaniye dönüşmesiyle olay yerinden kaçmıştır. Bu sırada yolda bir gulyabani görmüş ve tam ona ateş edecekken Alucard vampiri öldürmüştür. Daha sonra bir kiliseye sığınmıştır. Fakat kilisedeki rahip vampir çıkmış ve Seras'ı kanını içmek için esir almıştır. Alucard da kiliseye gelmiştir. Fakat rahip Seras'ı bir kalkan gibi kullandığı için Seras'ı kurtarmanın tek yolunun önce onu vurup sonra da vampir yaparak canlandırmak olduğunu bulmuştur.Seras kendi isteğiyle vampir olmuştur. Seras vampir olduktan sonra Alucard onu kucağında taşıyarak Hellsing Organizasyonu 'na doğru yol almaya başlamış ve Integra 'le konuşarak Seras'ı Hellsing Organizasyonu 'na almasını istemiştir.Seras bu vesileyle Alucard 'la tanışmıştır. Fakat Alucard onu vampire dönüştürdüğü için Alucard'a "Efendi" diye hitap etmektedir.
Alucard'dan sonra organizasyondaki ikinci vampirdir.Hassas ve duygusal birdir. Vampirliğe alışması çok zor olmuştur.
- Sir Integra Fairbrook Wingates Hellsing
Hellsing Organizasyonu'nun yöneticisidir. Hellsing'in son üyesidir.22 yaşındadır. Integra 13 yaşındayken babası ölmüş ve Hellsing Organizasyonunu babasından miras olarak almıştır. Aynı zamanda Alucard'ın efendisidir. Çok disiplinli bir insandır ve her zaman soğukkanlı kalmaya çalışır. Organizasyona laf edenleri yaşatmaz. Animenin sonunda hapse atılır.
- Walter C. Dornez
Hellsing Organizasyonu'nun emekli bir üyesidir. Fakat hala Integral'e hizmet etmektedir. 69 yaşındadır. Hellsing: The Dawn'da görüldüğü üzere 2. Dünya Savaşı'nda 14 yaşında olan Walter o zamandan beri Alucard'ı tanımaktadır. Silahları metali kesebilecek güce ve keskinliğe sahip ince saydam iplerdir. Yaşına göre oldukça çeviktir, OVA da mermilerin arasından koştuğu görülebilmektedir
Burda kısa bir mola verelim ve Alucardın psikopatça gülüşlerine bir bakalım :)
Hellsing ilk kez 11 Ekim 2001 tarihinde yayımlanmış Japon yapımı, türü aksiyon ve korku olan bir animedir. Yönetmenleri Imanosuke İida ve Yasunori Urata'dır. Orijinal eser Kouta Hırano'nundur. Müziğiniyse Kouji İshii yapmıştır. Türkiye'de ilk kez MTV'de, 13 yaş üzeri izleyici kitlesine hitap ederek yayımlanmıştır. Senaryo yazarları da Chiaki J. Konaka, Umanosuke İida ve Yousuke Kuroda'dır. Animasyon firması GONZO'dur.
Mangadan fazla saptığı için 13. bölümde sonlandırılan televizyon bölümlerinin yanı sıra bir de şimdilik 9 bölümden oluşan ve devamı gelecek olan Hellsing Ultimate adı altında yapılan OVA (Official Video Animation) serisi vardır
Alucard'ın anime boyunca uğraştığı yapılar ve kişileri ele alalım şimdi;
İskaryot (Vatikan Bölüm XIII)
İskaryot Vatikan tarafından Cehennem güçlerine karşı savaşmak için kurulan operasyon bölümlerinden biridir.
- Paladin Alexander Anderson
(OVA ve manga da) Anderson Vatikan'ın en güçlü savaşçısıdır ve Vatikan'ın yegane silahıdır. Savaş sırasında tam bir canavar iken savaşmadığı zamanlarda bir yetimhanede kimsesiz çocuklara bakmaktadır. İrlanda'da Alucard ile karşılaştığı sırada sözlediği sözlerden dolayı savaşmaktan zevk alan biri olduğu gözlemlenmiştir. Anderson bir şekilde mermilerden bile kaçacak kadar hızlıdır ve 4. OVA da Alucard'la yumruk yumruğa dövüşürken görüldüğü gibi bir nosferatu kadar fazla fiziksel güce sahiptir. Boyu 2m den uzun olan Alucard'dan biraz daha fazladır. Ayrıca bilinen tek "Regenarator" dır. Vatikan'ın bilimsel deneyleri sonucu insan üstü güçler kazanmıştır. Elde ettiği bu güçler sayesinde her türlü yarayı çabuk iyileştirebilecek hale gelmiştir, Alucard'ın silah mermileri buna dahildir. Ayrıca her türlü mermiyi de savuşturma yeteneği vardır. Silahları ise sonsuz sayıda taşıdığı süngülerdir,. Bunların iki çeşidi vardır: fırlatmak için kullandıkları ve kılıç gibi kullandıkları. Ayrıca belli bir bir hat boyunca yerleştirip patlama özelliğine sahip birbiriyle bağlantılı süngüler de taşıdığı gözlemlenmiştir. Anderson ayrıca yanında taşıdığı içinde kutsal sözler barındıran kağıtlar ve İncil sayesinde ortamda bulunan vampirlerin güçlerini kullanmalarına engel olabilmekte ve de bu kağıtlar sayesinde anlık yer değişimi sağlayabilmektedir.
- Enrico Maxwell
Maxwell İskaryot'un lideridir, dinine fazla bağlılık göstermektedir.Çocukken annesiz ve babasız olduğu için arkadaşları tarafında dışlanmış ve günün birinde gerçekten çok önemli biri olmaya yemin etmiştir.
Milenyum
Milenyum, Hitler'in Almanyası çöktükten sonra hala amaçlarını devam ettiren nazilerden oluşan çok gizli bir örgüttür. Normal askerlerin yanı vampirler ve kurtadamlar gibi askerlere, zeplinler gibi araçlara ve 5 tane çok güçlü doğaüstü askere sahiptir.
- The Major
The Major Milenyum'un komutanıdır. Deli olarak nitelendirilmiştir ve buna karşı çıkmamıştır. Zeki bir taktikçidir ve adamları ona sonuna kadar bağlıdır.Şişmanlık ve tıknazlığıyla Hitler'i andırır.
- The Doctor
The Doctor Milenyum'un nazi vampir ordusunu ve Schrödinger'i yaratan dahi "deli doktor"'dur.Gözlüğü vardır ve altı camdan ibarettir.İkisi normal yerlerinde,kalanlarıda süs olarak gözlüğün kenarına 2'şer olarak yerleştirilmiştir.Göbek kısmı açıkta kalan bir giysi giyer.
- The Captain
The Captain Major'un hiç konuşmayan ve duygusuz korumasıdır ve aslında nazi kurtadamların arasındaki tek gerçek kurtadam odur.Yeşil asker kıyafetiyle üzerine ilgi ve merak toplayan karakterdir.
- Rip van Winkle
Büyülü mermilere sahip bir tüfek kullanan bir vampirdir.Saçları neredyse ayaklarına kadar varmaktadır.Omuzunda taşıdığı şemsiyesiyle tanınan kadın karakterdir.
- Schrödinger
Küçük bir çocuktur. Türü bilinmemektedir. The Doctor tarafından yaratılmştır. Schrödinger görünüşe göre ölümsüzdür.Saçının üstünde kurtadamlara özgü kulaklar,vampirlere özgü dişler ve hortlaklara özgü mor,eflatun karışımı gözleri vardır.
Kurallar Önemlidir.
1-Deftere adı yazılan kişi ölür.
2-Eğer deftere ismi yazan kişi ismi yazılan kişinin yüzünü bilmiyorsa o kişi ölmez, bu kural sayesinde aynı ismi taşıyanlar etkilenmez.
3-Deftere adı yazılan kişi en az 40 saniye sonra ölür.
4-Eğer ölüm nedeni belirlenmezse, kişi basit bir kalp kriziyle ölür.
5-Ölüm şekli yazıldıktan sonra detayları 6 dakika 40 saniye içinde yazılmalıdır.
6-Defter eğer yere 1 defa değerse o zaman dünyanın malı olur.
7-Sadece defterin orijinal sahibi Shinigami'yi görür ve sesini duyar.
8-Ölüm defterini kullanan kişi ne cennete ne de cehenneme gider.
9-Ölüm defterine dokunan her insan Shinigami'yi görür ve sesini duyar.
10-Eğer defterin orijinal sahibi ölürse, defter Shinigami'ye ait olur.
11-Defterin sahibi defteri kullandıktan en geç 39 gün sonrasında Shinigami'yi görür.
12-Defterin orijinal sahibi olan Shinigami prensipte defterin sahibi olan insana yapacağı hareketlerle yardım etmemeli ve zarar vermemelidir.
13-Shinigami'nin defterin nasıl kullanılacağı ve içeriği hakkında insan sahibine açıklama yapma zorunluluğu yoktur.
14-Shinigami ölüm defterine isim ekleyerek ölen kişinin fazla yıllarını alıp kendi hayatını uzatırken defteri kullanan insan uzatamazlar.
15-Ölüm defterini kullanan kişi kendi hayatını kısaltır.
16-Ölüm defterinin insan sahibi kendi hayat süresinin yarısını Shinigami gözüyle takas edebilir. Bu göz gördüğü insanın yaşam süresini ve gerçek adını görür.
17-Shinigamiler defterlerini yazmayı bırakmadıkları sürece bilindik yöntemlerle ölmezler. Ancak bir insana aşık olup onun hayatını kurtarmak için ölüm defterini kullanmakla ölürler.
18-Deftere yazılan ve fiziksel olarak mümkün olmayan ölüm şekilleri sonuçta basit bir kalp krizine dönüşür.
19-Defterden koparılan çok küçük bir parça bile tam etki gösterir.
20-Deftere yazılan tüm mümkün ölüm şekilleri ve detayları ancak okunabilir bir şekilde yazılırsa gerçekleşir.
21-Defterin orijinal sahibi olmayan bir kişi bile defteri tam etkisiyle kullanabilir.
22-Defter, 780 günden küçük kişileri etkilemez.
23-Yazılan kişinin adı 4 defa yanlış yazılırsa defter o kişiyi öldürmez.
24-Defter çalınır veya kaybolursa 490 gün içinde geri alınmadığı takdirde sahipliği yitirilir.
2-Eğer deftere ismi yazan kişi ismi yazılan kişinin yüzünü bilmiyorsa o kişi ölmez, bu kural sayesinde aynı ismi taşıyanlar etkilenmez.
3-Deftere adı yazılan kişi en az 40 saniye sonra ölür.
4-Eğer ölüm nedeni belirlenmezse, kişi basit bir kalp kriziyle ölür.
5-Ölüm şekli yazıldıktan sonra detayları 6 dakika 40 saniye içinde yazılmalıdır.
6-Defter eğer yere 1 defa değerse o zaman dünyanın malı olur.
7-Sadece defterin orijinal sahibi Shinigami'yi görür ve sesini duyar.
8-Ölüm defterini kullanan kişi ne cennete ne de cehenneme gider.
9-Ölüm defterine dokunan her insan Shinigami'yi görür ve sesini duyar.
10-Eğer defterin orijinal sahibi ölürse, defter Shinigami'ye ait olur.
11-Defterin sahibi defteri kullandıktan en geç 39 gün sonrasında Shinigami'yi görür.
12-Defterin orijinal sahibi olan Shinigami prensipte defterin sahibi olan insana yapacağı hareketlerle yardım etmemeli ve zarar vermemelidir.
13-Shinigami'nin defterin nasıl kullanılacağı ve içeriği hakkında insan sahibine açıklama yapma zorunluluğu yoktur.
14-Shinigami ölüm defterine isim ekleyerek ölen kişinin fazla yıllarını alıp kendi hayatını uzatırken defteri kullanan insan uzatamazlar.
15-Ölüm defterini kullanan kişi kendi hayatını kısaltır.
16-Ölüm defterinin insan sahibi kendi hayat süresinin yarısını Shinigami gözüyle takas edebilir. Bu göz gördüğü insanın yaşam süresini ve gerçek adını görür.
17-Shinigamiler defterlerini yazmayı bırakmadıkları sürece bilindik yöntemlerle ölmezler. Ancak bir insana aşık olup onun hayatını kurtarmak için ölüm defterini kullanmakla ölürler.
18-Deftere yazılan ve fiziksel olarak mümkün olmayan ölüm şekilleri sonuçta basit bir kalp krizine dönüşür.
19-Defterden koparılan çok küçük bir parça bile tam etki gösterir.
20-Deftere yazılan tüm mümkün ölüm şekilleri ve detayları ancak okunabilir bir şekilde yazılırsa gerçekleşir.
21-Defterin orijinal sahibi olmayan bir kişi bile defteri tam etkisiyle kullanabilir.
22-Defter, 780 günden küçük kişileri etkilemez.
23-Yazılan kişinin adı 4 defa yanlış yazılırsa defter o kişiyi öldürmez.
24-Defter çalınır veya kaybolursa 490 gün içinde geri alınmadığı takdirde sahipliği yitirilir.
25-Defter'e 490 gün boyunca dokunmayınca (herhangi bir parçasına sayfasına ) Defterle olan anılar silinir hafıza kaybı yaşanır. Fakat Deftere dokunduğunda her şeyi geri hatırlar .
26-Bir ölüm defterine ismi yazılan kişinin ismi başka bir deftere yazılsa da 2. defter işlev görmez.
27-Shinigami'nin gözlerine ve defterine sahip olan kişi başka ölüm defterine sahip olan kişinin sadece ismini görebilir. Ölmek için ne kadar zamanının kaldığını göremez.
Bunlar ölüm defterini kullanmanın temel kuralları. Bu defter kusursuz bir öğrencinin eline düşse ne olurdu? Death Note gibi sürükleyici bir anime ortaya çıkardı. Yagami Light hikayemizin kusursuz öğrencisi. Fakat defterle birlikte "Kira" ismiyle tanrılaşıyor. Yeni ütopik dünyanın güçlü tanrısı. Ne olursa olsun suçluyu öldür. bu fikirle yola çıkıyor. Böyle örnek bir çocuk için ne sapkın düşünceler. Tabii kimse Kira gibi korkunç bir katilin gerçek kimliğinin Light olduğunu düşünmez. bir kişi hariç. Dünyanın en iyi ama en gizemli dedektifi. L. Onun işe karışmasıyla beraber temel dengeler kuruluyor ve iyi-kötü savaşı başlıyor. Adaletin sağlanması için gerçek kötü adamların öldürülmesi gerektiğini düşünen birine ne kadar kötü diyebilirseniz artık... L & Kira rekabeti bir üstünlük savaşına dönüşüyor. Bir ölüm kalım mücadelesi. Peki ölen hangisi olacak?
İzlemek için tıklayınız...
İzlemek için tıklayınız...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)