Yakında geri dönüyorum minna ^.^

Translate

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Ashitaka'nın hikayesi Mononoke-Hime


TÜR: Animasyon, Aksiyon, Dram, Fantastik, Gerilim, Macera
SÜRE: 134 dk
YÖNETMEN: Hayao Miyazaki
SENERYO: Hayao Miyazaki
Animasyon dünyasındaki en iyi stüdyolardan biri olan Stüdyo Ghibli,fantastik dünyayı gerçek dünyayla birleştirmeyi başarıyor. Hayao Miyazaki’nin önderliğinde kurulmuş bu stüdyonun en iyi işlerinden biri olarak kabul gören Mononoke-hime’yi (Princess Mononoke) izledikten sonra düşüncelerimizi paylaşalım :D
Film, Ashitaka’nın köyünün yanındaki ormanda bir şeylerin ters gittiğini anlamasıyla başlamakta. Değdiği her şeyi yok eden bir iblisin varlığını fark eden Ashitaka, iblisle savaşıp onu yener fakat ölümcül bir yara da alır. Yarasından ötürü oluşan bu lanetten kurtulmak için köyünü terk etmek zorunda kalan Ashitaka, kendisine yardım edeceğini ümit ettiği Ormanın Ruhu’nu aramaya başlar. Fakat Ormanın Ruhu’nu arayan tek kişi Ashitaka değildir: Leydi Eboshi ve kötü Demirkasaba sakinleri de bu mistik yaratığın peşindedir. Öte yandan Prenses Mononeke Leydi Eboshi’ye engel olmaya çalışıp doğayı kurtarma amacındadır.
Miyazaki’nin kendi yönettiği her filminde olduğu gibi fantastik dünyayla gerçek dünyayı birleştiren ve hikayesine bunu olabildiğince doğal (ya da doğal-üstü) şekilde yansıtmayı başardığını biliyoruz. Öte yandan her bir hikayesinde masum bir aşk öyküsü katmayı da bir şekilde başarıyor usta yönetmen. Bu aşkın kahramanlarını seçerken de elinden geldiğince genç karakterleri kullanıyor. Bu kahramanların yine bir diğer özelliği ise en az birinin soğukkanlı ve gizemli olması. Seyirci o kahramanın iç dünyasını çözümlemeye çalışırken zaten yoruluyor, daha da kötüsünü ise kahramana aşık olan diğer kahramanımız tüm çileyi çekiyor. Mononoke-hime’de de bunlar söz konusu. Feminizm ve doğacılık, doğalcılığı anlatırken küçük bir aşk öyküsü üzerinden gidiyor Miyazaki.
Diğer filmlerde olduğu gibi Mononoke-hime’de de en dikkat çeken şey doğa tasvirleri. Miyazaki, bizzat kendisinin çizdiği bu görsellerde çevredekilerin en ince detayına kadar iniyor. Kendi bir hayli geniş hayal dünyasında oluşturduğu hiç de korkutucu olmayan canavarları ve yaratıkları da kafasında yarattığı gibi kağıda yansıtıyor. Mononoke-hime’de bu yaratıklardan en sevimlileri ise ağaçların ruhlarını temsil eden minik beyaz şeyler. Kafalarını sallayarak çıkardıkları sesler ise uzun sürdüğünde sinir bozucu olabiliyor ama bu, onların sevimli birer yaratık olmalarından hiçbir şey eksiltmiyor.

İyi ile kötünün savaşının bir örneği olan Mononoke-hime, şiddetin ayrıntılarını derinlemesine işleyen bir animasyon olması sebebiyle de tamamen yetişkinlere yönelik. Özellikle Ashitaka’nın adamları öldürdüğü sahnelerde kopan kollar, kafalar filan hiç de çocuklara yönelik değil bence. Hollywood’un animasyonlarından Ghibli’yi ayıran bir diğer şey de bu. Kötü olan bir köpekbalığının hiçbir şeyi yediğine tanık olmadığımız Pixar ve Dreamworks yapımlarına karşı Mononoke-hime’de alabildiğine ölüyor insanlar. Gerçi ölen tek şey insanlar değil; hayvanlar ölüyor, tanrılar ölüyor, doğa ölüyor. Asıl nokta da bu, doğanın ölmesi. Filmin ana fikrini oluşturan mesaj doğayı katletmememiz gerektiği şeklinde. İşin sıkıcı tarafı o elbette, yoksa böyle mesaj kaygısını ekstrem şekilde ele alan yapımlardan pek hoşlanmıyorum.
Filmin, hiç şüphesiz, en çekici şeylerinden biri de müzikleri. Japonya’nın uluslar arası arenada en tanınmış bestecilerinden olan Joe Hisaishi’nin (ki kendisi Oscar ödüllü yapımlar olan Spirited Away ve Departures’ın yanında Howl’s Moving Castle, Ponyo, My Neighbour Totoro gibi dünyaca ünlü filmlerin bestelerine de imza atmıştır) işi olan film müzikleri tek kelimeyle şahane. Özellikle Spirited Away’deki işlerine hayran kaldığım Hisaishi’nin çok daha iyi besteleri olduğunu öğrendim böylelikle. Savaş sahnelerinde gerilimi arttıran besteler bir yana, ruhani varlıkların gözüktüğü sahnelerde mistikleşen müzikler ciddi anlamda övülmeye değer. En az filmin kendisi kadar Hisaishi’nin bestelerine de önem verilmesi gerektiği taraftarıyım.
Miyazaki’nin bu filmde üstünde durduğu bir diğer şey de kadın kavramı. Diğer filmlerde öne çıkan ezilmiş kadın kavramından öteye giden yönetmen, bu sefer feminizmi ele almış. Demirkasaba’da neredeyse erkek egemenliğine son vermiş bir kadın dominesi çiziyor kendisi. Üstelik kasabanın başındaki kişi de bir kadın. Hatta iş biraz daha ileri gidiyor ve filmde önemli bir pozisyonda olan kurt klanının başının da bir dişi olduğunu öğreniyoruz.


Sonuç olarak Mononoke-hime, Miyazaki’nin ustalık eseri olduğunu düşündüğüm Spirited Away kadar büyüleyici olmasa da ondan daha olgun ve daha gerçekçi geldi bana. Yine de Spirited Away’i tahtından etmeye gücü yetmeyen filmi anime seven ya da sevmeyen herkese, özellikle de animasyon sinemasının çocuklar için yapıldığını düşünen bireylere şiddetle öneririm. Yazıyı da filmin o eşsiz müziklerinden biriyle bitireyim, kulaklarınızın pasını silsin diye:


İzlemek için tıklayınız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder